Estetik yazım tarzından hiçbir zaman ödün vermemiş olan Gustave Flaubert, Fransız yazarları arasından en iyi romancılardan birisi olarak bilinmektedir ve en çok “Madame Bovary” adlı eseriyle tanınır. 5 senede bitirdiği bu eserde, Flaubert kitabın her cümlesindeki her kelimeyi tek tek özenle seçmiş, okurken kulağa hoş gelmesi için çok büyük çaba göstermiştir. Onun için, doğru kelimeyi seçmek ancak bir kitabın edebi değerini yükseltebilir.
Fransa’nın Roeun şehrinde doğmuş olan Flaubert’in babası bir hastanenin baş cerrahı, annesi de bir hekim kızıdır. 22 yaşındayken sara olduğu kabul edilen bir hastalığının bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Yaşadığı dönemde kitaplarından maddi kazanç sağlayamamıştır. Yaşamının son yılları acılar, edebi başarısızlıklar ve maddi zorluklarla geçmiştir. En ünlü romanı olan Madame Bovary 1856’da yayınlandığında, yazar ve yayıncı hakkında ahlaksızlığa teşvik suçundan dava açılmıştır. Dava tümüyle yazarın, hayatının gerçeklerini anlatma hakkı ekseninde sürmüştür. Roman 1856’da Revu de Paris’de tefrika edilmiş, ertesi yıl kitap olarak yayımlandığındaysa kıyametler kopmuştur. “Ahlaksızlık-sapkınlık” eseri olarak suçlanmış, yargılanmıştur. Yargıç “namus cellâdı kadın”ın kim olduğu sorulduğunda, "Madam Bovary, c'est moi! (Madame Bovary benim!)” demiştir.
Flaubert, 8 Mayıs 1880 günü, ani bir felç sonucu, Croisset’de ölmüştür.
Realism akımının tanınan isimlerinden olan Flaubert, ayrıca “Salambo”, “Duygusal Eğitim”, ve “Gönül ki Yetişmekte” adlı eserleriyle tanınmaktadır.